Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, AİHM'e sunduğu Demokratik Toplum Manifestosu ismiyle yayınlanan son savunmasında, 'burjuvaziye karşı proletarya sınıfını yaratma çabası yanılgılı bir yaklaşımdır. Tarihi sınıf savaşlarından ibaret görmek aşırı indirgemeci bir görüştür. Sınıfı temel alan devrim yaklaşımı teorik olarak imkânsız olmasa da, pratikte sonuç alıcı olmaktan uzak'' diyor.
Bilimsellik adına fizikte olduğu gibi toplumsal konuları indirgemeci bir anlayışla nesneleştirmenin altından çıkılması zor sorunlar doğurduğunu belirten Öcalan, 'Biyolojinin bile gerisindeki fiziksel yaklaşım zihniyeti kapitalizmin eline hiçbir silahın sağlayamayacağı bir güç vermiştir' diyor.
Toplumu fiziki doğa, hatta biyolojik doğa gibi bir olgu olarak tasarlamanın kendisinin kapitalist moderniteye teslimiyet anlamına geldiğine vurgu yapan Öcalan, bilimsel sosyalizm adına hareket edenleri de eleştirdi: 'Toplumu nesnelleştirerek incelemekle, özellikle 'bilimsel sosyalistler', adına hareket ettikleri proletaryayı ve diğer yoksulları başından beri silahsızlandırdıklarını fark bile edemiyorlar.'
Pozitivizm çağdaş putçuluktur
'Yüz elli yılı aşan çok soylu bir mücadelenin ‘bilimsel sosyalizm' adına başından beri yitirmeye mahkûm kaba maddeci bir pozitivizmle yürütülmesi büyük bir talihsizlik olmuştur' diyen Öcalan, devamla şunları belirtiyor: 'Şüphesiz bu tutum altında çokça mücadele ettikleri ‘sınıfsallık adına'lık yatmaktadır. Ama bu sınıf, sandıkları gibi kölece proleterleşmeye direnen işçiler ve diğer emekçiler değil, modernite içinde çoktan erimiş, teslim olmuş ‘küçük-burjuva' sınıfıdır. Pozitivizm tam da bu sınıfın kapitalizme körce bakışının ve içi boş tepkisinin ideolojisidir. Toplumsal yaşamın gerçekte nasıl oluştuğundan habersiz, her zaman kısır tarikatçılığın zemini olmuş bu kent soylu esnaf sınıfı, ideolojik olarak hâkim resmi düzen tarafından en kolay elde edilen toplumsal kesimdir.'
Olguculuğu (pozitivizm), toplumsal yaklaşım söz konusu olduğunda bir nevi çağdaş putçuluk olarak tanımlayan Öcalan, putçuluk için 'anlamsallığını yitirmiş tanrısallığın boş çerçevesidir' diyor. Bu konuda Öcalan şunları dile getiriyor; 'Bir dönemler toplum için büyüleyici, kutsal bir işlevi olan bir kavramsallık olarak tanrısallık bu işlevini yitirince, geriye putlaşmış hali kalır. Putlara ise anlam bilimden yoksun kesimlerin tapınması anlaşılır bir husustur. Onlar putun işlevsellikten kaynaklandığını bilmedikleri gibi, tersine putçuluğun anlam üreteceğini, eski yüceliğe, kutsallığa erişeceğini sanmakta, ya da gafletinde bulunmaktadır. Anti-put dinleri bu bağlamda çözmek hayli aydınlatıcı olacaktır. Olguculuğa mahkûm pozitivistlerin çağdaş putçuluklarından şüphe etmiyorum.'
Marks'ın yanılgısı
Marks ve ekolünün, pozitivist yaklaşımın etkisi altında, ekonomik çözümlemeyle toplumsal sahayı bir bütün açıklama çabalarına girdiklerine, bununda yanılgılı sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Öcalan, 'Şüphesiz tüm toplumsal kurumlar bir vücudun dokuları misali birbirini etkilerler. Ama sahamız toplumsallık olunca her şey değişir. İnsan zihninin icat ettiği kuruluşlar olan toplumsal kurumlar biyolojik doku değiller. Hatta insan vücudundaki doku da değiller. İnsan zihni toplumsal ortamda sürekli patlama halinde anlam ve irade üreten bir yanardağ misalidir. Başka canlı türlerinde bir eşi yoktur. Fizik olaylarıyla ise belki de kuantum dünyasında bazı ortaklıkları düşünülebilir. Unutmayalım, insan zihninin kendisi kuantum düzeninde çalışır. Maddi dünya (toplumsal ekonomik yapı dahil) ise kuantum işleyişinin donmasını, kabuklaşmasını ifade eder. Toplumu yönetenin zihin olduğu tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Toplumsal ekonomiye bile zihniyet çalışmasıyla gidildiği kanıtlanmayı gereksiz kılan bir husustur.'
'Dar sınıfa karşı sınıf, Tarihin akış tarzı değildir'
'Sınıfa karşı sınıf mantığının mevut iktidar sistemine, uygarlığına ya bilerek yeni bir iktidar biçiminde katıldığı yada tam tersine, karşı çıkıldığı halde yeni bir ‘taze kan' olmaktan (Sovyet ve Çin deneyimleri) öteye sonuç vermedi'' yorumuyla Marksist ekolün burjuvaziye karşı proletarya sınıfını yaratma çabasının yanılgılı bir yaklaşım olduğuna dikkat çekiyor.
Öcalan şöyle diyor, 'Tarihi sınıf savaşlarından ibaret görmek aşırı indirgemeci bir görüştür. Baskı ve istismar uygarlığın ve dolayısıyla uygarlık tarihinin dayandığı sürdürülme tarzıdır, sistemdir. Fakat bunun ideolojisi, politikası, hatta ekonomisi farklı çalışır. Daha doğrusu, dar sınıfa karşı sınıf, tarihin akış tarzı değildir.'
Öcalan, sınıfı temel alan devrim yaklaşımının, teorik olarak imkânsız olmasa da, pratikte sonuç alıcı olmaktan uzak olduğunu savunuyor: 'Devrilen tüm uygarlıklar, iktidarlar kulları ve emekçileriyle birlikte devrilmişlerdir. Kulları ve emekçileri tarafından devrilen iktidarlar ya çok azdır, ya da olsa bile yeni getirilen iktidar eskiyi aratmayan bir zulüm ve istismar makinesi olmaktan öteye bir anlam ifade etmemiştir.'