Sol kavramı, Fransız devriminin bir ürünü olarak toplumlar tarihine geçti. Ama insanlığın bütün tarihinde bir toplumsal ayraç işlevi gördü. Sol kavramı tarihsel materyalist yöntemiyle ele alınıp incelendiğinde, solun üç halinin olduğu netçe anlaşılır. Birisi kendiliğinden sol, diğeri kendisi için sol üçüncüsü de toplum için sol. Kendiliğinden yani bilimsel bir içerik taşımayan sol daha çok materyalizmin Marksizm öncesi sürecinde yaşandı. Kendisi için sol ise, reel sosyalizm sürecinde oluştu. Üçüncüsü, Ekim Devrimi ile oluşmuş, fakat sonradan terk edilmiş, o nedenle de henüz yaşanmamış olan toplumsal sol.
Birincisi, yani kendiliğinden sol, zaten toplumsal hafızanın bir ürünü olduğu için doğal bir toplumsallık karakteri taşıyordu. Dolayısıyla da Komünal toplumdan kalan bir fenomen olarak, dünyanın bir çok bölgesinde uygulandı. Bu yapısal toplumsallığından dolayı, Milattan 250 yıl önce İskenderiye'de, dört yüz yıl önce Isparta'da kurulmuş olan komünal toplumsal yapılanmalar, bütün dış saldırılara rağmen yüzlerce yıl kendilerini idame etmişlerdi.
Çek ve Slovakya'nın güneyinde 1111'de kurulmuş olan Tabor yapılanmasını Avrupalılar üç kere haçlı seferleri düzenleyerek ancak yıkabilmişlerdi. Kendiliğinden solun kurmuş olduğu toplumsal yapılanmaların tümü dış güçlerin müdahalesiyle yıkılmışlardı. Avrupa'da, Rafızi olduğunu tespit ettikleri her insanın cezası, yakarak öldürülmek olmuştu. Bruno, Rafızi olduğu için yakılarak öldürülmüştü. O dönemin sistem karşıtı, başka bir anlatımla solcu olanı, sistem tarafından yakılarak öldürülüyordu.
Buna rağmen kendiliğinden solu bitiremediler. Ütopik sosyalizm olarak, Marksizm'in katkısıyla, bilimsel sosyalizme büyüyene kadar kendini idame ettirdi. 20. yüzyılda, dünyanın en yaygın ideolojisi düzeyine yükseldi. 20. yüzyılda, bilimsel sosyalizm ya da Marksizm olarak dünyanın en yaygın ideolojisi haline gelirken bir yandan da kendisi için sol olma sürecini yaşadı. Marksizm, Marksizm-Leninizm, Mao, Enver Hoca vb. gibi yaklaşımlarla etrafı dikenli tellerle kuşatılarak kendisi için sol haline getirildi. Dolayısıyla da toplumsal olma karakterini kaybedip, kişilerin ve partilerin bir fraksiyon ideolojisi haline sokuldu. O nedenle de bu temelde kurulmuş olan toplumsal sistemlerin tümü, herhangi bir dış müdahale olmaksızın yıkılıp gittiler.
Çin ise bu örneklerin en ilginç olanı haline geldi. Çin devrimi Komünist partinin öncülüğünde gerçekleşti. Komünist partisi Çin'i biricik sosyalist ülke ilan etti ve yine Komünist Parti öncülüğünde kapitalizme geçildi. Komünist Parti öncülüğünde Küba'da, kapitalizme daha yumuşak bir geçiş yapılmaya çalışılıyor. Sol, sosyalizm, Marksizm, Leninizm, Proletarya diktatörlüğü adına kurulan, onlarca yıl toplumsal bir sistem olarak kalan yapılanmalar yıkılıp gidince, yerlerini kapitalizm keyiflice yerleşip kaldı. Buna tek başına sol da dense, sosyalist sol da dense bu sol: toplumsallaşamamış, toplum tarafından benimsenmemiş, toplumsal bir doku haline gelmemiş bir sol durumunda.
Halbuki Paris Komünü bile kanlı kapışmalar sonucu, yetmiş gün direnerek yaşadıktan sonra yıkılabilmişti. Marks buna bakarak ve de haklı olarak, bu türden yapılanmaların yıkılabilmesi için: 'Kavga veya ölüm, kanlı mücadele veya yok olma' ölçüsünü getirmişti. Yıllar yılı insanlığa, kapitalizm dışı, kapitalist sistemin alternatifi bir sistem kurduklarını iddia etmelerine rağmen, 'kavga veya ölüm, kanlı mücadele veya yok olma' gibi herhangi bir şeyle karşılaşmadan, Paris Komünü kadar bile direnmeden çok kısa süre içerisinde kendi karşıtlarına dönüştüler. Reel sosyalist ülkeler, ülkelerinde burjuva sınıfın olmadığını, burjuva kişilerin bile bulunmadığını sayısız kere tekrarladılar. Çok kısa sürede, bu türden açıklamalar yapan, yazılar yazanlar bile acımasız birer azıllı burjuvaya dönüştüler.
Milyonlarca rakamlarla ifade edilen, Komünist partisi üyeleri bile, Paris Komünü'nün verdiği direncin yakınına bile varamadılar. Halbuki Ekim Devrimi, solun toplumsallaştığı, solun toplumun bir gereksinimi haline geldiği bir odakta gerçekleşti. Sol sosyalizm Rusya'nın savaştan yorgun düşmüş, yıkıma uğramış milyonlarıyla ve ortaklar yani kominal bir sistem olan mir sistemiyle buluşarak toplumsal bir güce dönüşerek devrimle taçlanmıştı. Sovyetler Birliğinde sol, toplumsal bir gereksinim olmaktan çıkıp, kendisi için olmaya 1921'de Sovyetleri, Polit Büro, Merkez Komitesine bağlamakla başladı.
Sonraki süreçte, solun toplumla olan bağları koparak, partinin kendi malzemesi haline geldi. Sol partinin kendisi için bir sol olunca toplum için bir hiç haline gelmişti. Parti ve sistemin yıkılması toplumu hiç ilgilendirmedi. Devletin ve partinin kendisi haline gelen sol onlarla birlikte yıkıldı. Artık olup bitenler toplumu ilgilendirmiyordu. Reel sosyalist ülkelerin tümünde, Sovyetler Birliği 'nde yaşananların aynısı yaşandı. Zaten hepsi de bugün birer kapitalist ülkeye dönüştüler.
Reel sosyalizmin yıkılmasından sonra sol, hem eski reel sosyalist, hem de diğer ülkelerde toplumsal bir gereksinim olmaktan çıkıp, bir aidiyetin, bir fraksiyonun kendisine dönüştü. Bugün kendisi için sol, bir aidiyetin, bir fraksiyonun solu oldu. Dolayısıyla da dibe vurdu. Dibe vuran her şey gibi sol da, yeniden yapılanmanın, toplumsal bir içerik kazanmanın, toplumsal bir gereksinim haline gelmenin eşiğine dayandı. Gelinmiş olunan bu eşikte, aidiyeti ya da fraksiyonu yaşatmak isteyenlerle araya bir mesafe koyarak, bütün sol güçlerle bütünleşip, bilimsel bir yönelimle solu, geniş yığınların bir gereksinimi haline getirerek toplumsallaştırmak gerekiyor.
Türkiye'de Kendiliğinden Sol Güçler Ve Solun Toplumsallaşması
Türkiye'de kendisi için sol da, kendiliğinden sol da var. Belirtmek gerekir ki, sol bir bütün olarak sosyalist ya da komünist değildir. Ama her komünist ya da sosyalist solcudur. Mevcut durumda, komünisti de, sosyalisti de kendisi için solcu durumunda. Komünistlerin kendi partisi, örgütü, sosyalistlerin kendi partisi, örgütü var. Ne komünistler, ne de sosyalistler kitlesel toplumsal bir güç durumundalar. Komünist ya da sosyalist solculuğun toplumsallaştırılması gibi bir durum henüz orta yerde yoktur. Dolayısıyla da herkes kendisi için solcu.
Kendiliğinden sol da, sosyalist ya da komünist soldan kopuk ve bir şekilde solculuğunu devam ettiriyor. Kendiliğinden sol olan güçlerden birisi Kürtler, diğeri Aleviler, üçüncüsü de genel emek güçleri. Kürtler kendileri için özgürlük, demokrasi, kimlik, eşitlik, kardeşlik, bir arada yaşama gibi taleplerde bulunuyor ve bu talepler için ölümüne savaşıyor. Bu amaçlar uğruna örgütlenmiş, ulusal olarak bilinçlenmiş, silahlanmış, parlamento da, belediyelerde, muhtarlıklarda Kürtleri ilgilendiren bütün alanlarda varlık göstermeye çalışıyor.
Özgürlük hareketi, bütün bunları, solcu olmak, solculuğu yaymak, solu toplum içinde kökleştirmek, Türkiye'de sol, sosyalist bir sistem kurmak amacıyla yapmıyor. O bunları Kürt halkının çıkarları için yapıyor. Ama bu taleplerin tümü sol, sosyalist talepler. Fakat sosyalizm için talepler niteliği de taşımıyor. O nedenle bu talepler Kürtlerin kendisi için talepler ama sosyalist bir sistemi amaçlamak açısında kendiliğinden sol taleplerdir.
Aleviler de öyle... Örgütleniyorlar, yürüyüşler, mitingler yapıyorlar, taleplerini çeşitli yöntemlerle devlete dayatıyorlar. Bunların hiçbirisini solculuk için, sosyalistlik için, Türkiye'de sol ve sosyalist bir sistem kurmak için yapmıyorlar. Kendi inançlarını özgürce yaşamak için yapıyorlar. Bütün bunlar Alevilerin kendisi için talepler. Ama sosyalist bir sistem için hala kendiliğinden taleplerdir. Çünkü Alevilerin tüm talepleri, sol taleplerdir ama Türkiye toplumunun taleplerinin tümünü kapsamıyor, sosyalist bir sistemi amaçlamıyor. O nedenle de Türkiye halkları için kendiliğinden olma niteliğini aşamıyor.
Genel emek gücünün bir kısmı, kendisi için sınıf olmuş yani siyasi olarak örgütlü ve organize hale gelmiş ama kendi taleplerini Kürt halkının, Alevi halkının talepleriyle bütünleştirerek, toplumsal bir talep haline getirememiş. Dolayısıyla da hala kendisi için bir sol olma eşiğini aşamamıştır. Genel emek gücünün geriye kalan kısmı ise, zaten hala hem kendiliğinden sınıf, hem de kendiliğinden sol durumunda. Siyasi bir yapıya sahip değil, sınıfının bilinciyle davranamıyor, sınıfı için politika yapamıyor, sınıf mücadelesinin ülkesel boyuta büyümesini sağlayamıyor, sosyalist sistemi kurmayı amaçlamıyor. Her hal ve şartta, kendiliğinden bir konumu aşabilmiş değil.
Bütün insanlığın olduğu gibi Türkiye halklarının kurtuluşu da soldadır. Solun düşünsel, yöntemsel, etik, tarz, işleyiş vb. gibi bütün birikim ve değerleriyle iktidar olması sağlanmadan ne Kürt halkı kimliksel, ne Aleviler inançsal özgürlüklerine ve ne de genel emek gücü sınıfsal kurtuluşuna kavuşabilir. Bütün bu güçlerin sosyalist, komünist olmasını beklemek aptalca bir bekleyiş olur. Ama herkesin ortak çıkarını temsil eden sol bir yapılanmayı oluşturmak fevkalade mümkündür. Bu toplanma konusu: Ben komünist partisiyim herkes benim etrafımda toplansın, ya da ben sınıf zeminli bir politika izliyorum herkes benim üzerimde bütünleşsin demekle asla olmaz.
Kendisi için solun ve kendisi için sınıf olmuş olan emek gücünün hiç olmazsa bir bölümü, kendiliğinden solun, Kürt ve Alevi toplulukları ile bütünleşip onların kendiliğinden sol talep, birikim ve değerlerini kendi kazanımları gibi savunup, Türkiye çapında yaygınlaştırmadan solu asla toplumsallaştıramaz. Solun kendisi için ve kendiliğinden olan bütün değerleri bir pota içinde toparlanmadığı sürece, Türkiye'de sistemin alternatifi asla yaratılamaz. Türkiye'de yaşayan Kürtler, Aleviler, genel emek güçleri kurtuluşlarının arayışı içindeler. Bu durumda, 'ben sınıf politikası yapıyorum' diyerek kendisi için solcu olmaya devam etmek, bütün bir solu kucaklayacak yol ve yöntemler geliştirmemek tarihsel ve toplumsal bir suçtur.
Sosyalistler, Kürtler, Aleviler, genel emek güçleri artık kendileri için sol değil, toplum için sol olmanın yol ve yöntemlerini geliştirmeliler. Kürtler kendileri için yeterince sol oldular, kendileri için sol olmakla yapabileceklerini yaptılar. Daha ötesi kalmadı. Aleviler de kendileri için sol olmanın son sınırına gelip dayandılar. Sosyalistler ise artık kendileri için sol olmaktan bıkmaları ve utanmaları gerekir. Kendileri için sol olarak, ne sistemler devirdiler, dev gibi Sovyetler Birliği'ni yerle bir ettiler. Ekim Devrimi'ni ve Sovyetleri toplumsal sol yarattı. Ama kendisi için sol yıktı.
Çünkü toplumsal solu, partiden ve devletten bağımsız olan Sovyetler sağlamış ve Sovyetler temsil ediyordu. Sovyetlerin yapısına son verip parti yapısına bağladıktan sonra kendisi için sol olma süreci işlemeye başladı. O süreç Sovyetler Birliği'ni yıkıma götürdü. Sosyalistler hiç olmasa bundan ders çıkartmalı. Çıkartacakları dersle kendileri için sol olmayı aşıp toplum için sol olmaya çalışmalılar.